6 Kasım 2017 Pazartesi

Sanal Okuma Kulübü:1

Sanal okuma kulübümü takdimimdir:
Ön açıklama: Bu yazı bol miktarda blog müttefikliği ihtiva ettiğinden henüz denk gelmediğiniz yeni edebiyat bloglarıyla tanış olmanıza vesile olabilir.

Okuma partneri Konserve Ruhlar 
Damızlık Kızın Öyküsü 
Yazan Margaret Atwood 
Çeviren Özcan Kabakçıoğlu, Sevinç Altınçekiç
Doğan Kitap


Damızlık Kızın Öyküsü gibi çok bilinen, hakkında epey söz söylenmiş bir feminist distopya hakkında yazmak kolay iş değil. Söyleyecek büyük büyük sözlerim yok. O yüzden Sanal Kitap Kulübü nasıl doğdu, romanı nasıl seçtik onları yazayım ve eşzamanlı okumaya eşlik eden mektuplardan parçalar koyayım, yoksa bu yazıya başlamam ya da bitirmem mümkün olmayacak.

Onur'un geçtiğimiz günlerde 10. yaşını kutlayan Parşömen Sanal Fanzin'inde yer alan Dünlükler serisini ilk günden itibaren zevkle takip ediyorum. Dünlük ne ola derseniz, ilk yazının girişinde amacını ve yapacaklarını şöyle anlatıyordu Sn Çalı:
"Bundan sonra her gün olmasa bile hemen her gün bir şeyler yazacağım, günlük niyetine. Yazı ister istemez geçmişi imlediği için de bunların adı dünlük olsun. Okuduklarım, izlediklerim, bakıp gördüklerim üzerine birkaç delibozuk söz… Kendi kendime konuşmamak için. İlaç niyetine yazı… Parşömen her ne kadar bir edebiyat dergisi (hatta zaman zaman müzik dergisi ve kitap dergisi) gibi davransa da kökünde bir blog ve blog demek internet günlüğü tutmak demek aslında…

Vira bismillah!"

Dünlüklerdeki önerileri dikkate alıyorum ve şimdiye değin pişman olmadım. Harcadığım zamana değdiğini hissettim, hep. O yüzden 54. Dünlük'te önerilen iki diziyi (Apple Tree Yard ve The Young Pope) izleyebilmek için tereddüt etmeden Blu TV'ye kaydoldum. Siteye her girdiğimde gözüm (o esnada 13 Emmy ödülü adayı, şimdilerde 2017 En İyi Dizi ödülü dahil olmak üzere 10 Emmy ödüllü)  Hand Maid's Tale'e kayıyor, izlediklerim bitince bir bakarım, diyordum. Zira senaryonun Margaret Atwood'un Damızlık Kızın Öyküsü adlı romanından uyarlandığının farkında değildim. Emmy Ödülleri açıklanıp dizi gündeme oturunca tüm faniler gibi ben de öğrendim. Ve nicedir okumayı düşündüğüm romanı satın alıp okunmaya değer diğer güzel kitapların yanına bıraktım. Tecrübeyle sabit, seçeneklerin çokluğu seçim yapmayı zorlaştırıyor. Hepsini aynı anda okumak mümkün olmadığına göre bazı okumaları ertelemek gerekiyor. Bu erteleme hâli yalnızca kitap okumakla sınırlı kalmıyor, yavaş yavaş ince saydam bir örtü gibi yayılıveriyor evin üzerine. Bir de bakıyorsun, motoru bozulmuş avize iki aydır yemek masasının üzerinde yatmakta, çivi çakmak için eve getirilen alet çantası haftalardır holde durmakta, çalışma masama her oturduğumda ayağım Mülteci Derneği'ne vermek üzere ayırdığım içi kıyafet dolu bavula çarpmakta... Silkelenip bir yerden başlamalı diye düşündüm. Düzene ihtiyaç duyuyorum, okurken, yazarken, yaşarken... Listelerle gezmiyorum ama yapmam gereken her ertelenmiş işe bir tik attığımda içim böyle püfür püfür esiyor. İşte bu esintiyi okuma yazma masamın üzerine doğru yöneltmek istedim. Peki ama nasıl?  Blogger arkadaşlarımla ortak belirlediğimiz bir kitabı eşzamanlı okumak, okuma sürerken hakkında yazışmak odaklanmamı sağlayacak, zihin açıcı bir egzersiz gibi gözüktü o anda bana. İlk teklifi Konserve Ruhlar'a götürdüm. Panama'da yaşadığı ve köşe başında Türkçe kitaplar satan bir kitapçı olmadığı için onun elinin altındaki kitaplardan seçmek daha uygun olacaktı. Elimizde mevcut, okunmayı bekleyen kitapları listeledik. Ortak kitaplardan öncelikle okumak istediklerimizi sıraladık. Bir de baktık, ikimiz de o sıralar Damızlık Kızın Öyküsü romanından uyarlanan Handmaid's Tale adlı diziyi izlemeye başlamışız... Nereden başlayacağımız belliydi.

Ve mektuplar:

Dizinin 3. bölümünü izledikten sonra kitabı okumaya da başladım. Konunun ne olduğundan haberim vardı. Mekân, kişiler zihnimde canlıydı. Bununla beraber Margaret Atwood'un kelimelerle çizdiği resmi görmemek imkânsız. Uzun zamandır kendimi külliyattan ziyade, yeni çıkanlarla, nispeten daha yeni yazarlarla hizaladığımı, içlerinde güzel örnekler olsa da, bu okumaların kendi yazma sürecime iyi gelmediğini, hadi açıkça ismini koyayım yazma tıkanıklığı yaşadığımı hissediyordum. Şimdi böylesi güçlü bir feminist distopyayı okumaya başlamanın ruhuma nasıl iyi geldiğini anlatamam. Düşüncelerimin uçuştuğunu hissedebiliyorum. Kendi okuma yazma sürecimle ilgili de bazı fikirler oluştu kafamda. En önemlisi yalınlık meselesi.
Öyküde tasarruf, yalın ve ekonomik dil yanlış anlaşılıyor sanki. Piyasada yeni yazarlara ait pek çok yalın dille yazılmış kitap mevcut ama nasıl desem oradaki yalınlık ve akıcılık bana basitlik, kolaycılık gibi geliyor. Olay anlatmakla yetinen, dili araç olmaya mahkum eden, fazla gündelik, sıradan bir dil, blog yazıları gibi, ya da iki kitapseverin bir kafede karşılıklı konuşmalarına kulak kabartmak gibi. Edebiyata teğellenmiş ama tam olarak kendisi değil.

                                                                      ***
Damızlık Kızın Öyküsü'nün ilginç bir konusu var. Bu yadsınamaz. Yaşam alanlarımızı giderek  daraltan, özgürlüklerimize göz koyan İslami faşizmin boyunduruğu altında okumak, okuma eyleminin kendisini daha da çarpıcı, unutulmaz kılıyor. Tüm bu baskıya rağmen, hâlâ evlerimizdeyiz işte, yeterince güçlü ses çıkartmıyoruz. Bu hâli anlatan bir sahne:
"Hiçbir şey bir anda değişmez: Derece derece ısınan bir küvette farkına varmadan haşlanarak ölürsünüz. Elbette gazetelerde öyküler vardı, hendeklerde ya da ormanlarda bulunan cesetler, ölesiye dövülmüş ya da sakatlanmış, eskiden dedikleri gibi saldırıya uğramış; ama bunlar başka kadınlar hakkındaydı ve bunları yapan erkekler başka erkeklerdi. Hiçbiri tanıdığımız erkekler değildi. Gazete öyküleri bizim için rüya gibiydi, başkalarının gördüğü kötü rüyalar. Ne korkunç, derdik, öyleydiler de, ama inanılır olmaksızın korkunçtular. Aşırı melodramatiktiler, bizim hayatımıza ait olmayan bir boyuta sahiptiler.
Gazetelere konu olmayan insanlardık biz. Baskı kenarlarındaki beyaz boş alanlarda yaşıyorduk. Bu bize daha çok özgürlük veriyordu.
Öyküler arasındaki boşluklarda yaşardık." s. 77
Benim başıma gelmez hissi yüzünden duyarsızlaşıyoruz sanırım. Sıra bize gelene kadar ses çıkarmıyoruz. Geldiğindeyse ...

                                                                       ***

İlk okuduğum Atwood romanı Kedi Gözü'ydü. Hayal meyal hatırlıyorum. Üniversiteye yeni başladığım sıralar olmalı. Bir büyüme öyküsüydü, anlatılan. O zaman çok farkına varamamıştım. Yerdeniz Büyücüsü'nün arka kapağında şöyle diyor Ursula Le Guin: "Sanırım Yerdeniz Büyücüsü'nün en çocuksu yanı konusu: Büyümek. Büyümek, benim yıllarımı alan bir süreç oldu; bu süreci otuz bir yaşımda tamamladım - ne kadar tamamlanabilirse; o yüzden de çok önemsiyorum. Çoğu genç de önemser. Ne de olsa esas işleri budur: Büyümek"
Büyümek mevzuu benim için buradaki masal söyleşileriyle önem kazandı. Benim için yeni bir konuydu. Masallara bakmadığım bir gözle bakmamı sağladı. Masalın aslında çocuklara hitap etmediği, erginlenme zamanındaki bireylere seslendiği, ormanın, dağların ve türlü belanın birer eşik olduğu, bu eşik aşıldığında yetişkin dünyaya adım atıldığı vb.
Şimdi okuduğum, izlediğim her türlü yapıta "büyümek" ve "kahramanın yolculuğu" üzerinden bakıyorum. Bunun önemli olduğunu düşünüyorum. Diyeceğim o ki Kedi Gözü'nü şimdi okusam farklı bir tat alırım, eminim.
                                                              
                                                                       ***

Roman devam ediyor. Severek okuyorum. Ancak yoğunluk nedeniyle henüz 155. sayfadayım. Sen nerelerdesin? Dizi ise bitmek üzere. Son bir bölüm kaldı. Dizide kumandanların eşlerinin içinde bulunduğu durum, onların ruh hâli daha incelikli veriliyor bence. Romanda bunu çok sezmedim. Belki roman June'un yani Offred'in gözünden anlatılırken dizide sinemanın olanaklarından faydalanıp daha geniş bir açıdan verildiği içindir. Okuma devam ettiğinde belki fikrim değişir, bilemiyorum. 

                                                                    *** 
Son söz: Margaret Atwood'un, Damızlık Kızın Öyküsü'nün MGM/Hulu tarafından diziye uyarlanmasının ardından New York Times için yazdığı "Damızlık Kızın Öyküsü Trump Çağı'nda Ne Anlam Taşır?" başlıklı yazı Emre Akaltın çevirisiyle Sanat Atak'ta yer alıyor. Buradan okuyabilirsiniz.

Sıradaki kitap: Günden Kalanlar Kazuo Ishiguro
Okuma Partneri elmanın içi nam-ı diğer M. Barış Övün









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder